Katar'da, El Cezire Forumu - Son Dakika
Güncel

Katar'da, El Cezire Forumu

Başbakan Yardımcısı Arınç (2): "Tüm Arap dünyasına, Müslüman coğrafyasına seslenmek istiyorum; kavganın, kargaşanın, husumetin bizlere hiçbir faydası yok. Bizler, dünyaya barış, huzur ve adalet mesajları verelim. Dünyada dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, nerede bir sorun ve çatışma varsa, önce hep beraber bizler oraya gidelim. Ancak evvela şapkalarımızı önümüze koyalım ve Suriye’yi, Mısır’ı en azından ölümlerin olmadığı bir ortama kavuşturalım. Gelin artık geleceği konuşalım. Türkiye olarak biz buna hazırız" "Suriye’de ve Ukrayna’da yaşananlar, yeni bir soğuk savaş esintilerini haber veriyor.

26.05.2014 15:00
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kavganın, kargaşanın ve husumetin hiçbir faydasının olmadığını vurgulayarak, "Bizler, dünyaya barış, huzur ve adalet mesajları verelim. Dünyada dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, nerede bir sorun ve çatışma varsa, önce hep beraber bizler oraya gidelim. Ancak evvela şapkalarımızı önümüze koyalım ve Suriye'yi, Mısır'ı en azından ölümlerin olmadığı bir ortama kavuşturalım. Gelin artık geleceği konuşalım. Türkiye olarak biz buna hazırız" dedi.

Arınç, Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen El Cezire Forum'un açılışında yaptığı konuşmada, yönetimle bireyler arasındaki uzlaşının önemine değinerek, "Halkına sahip çıkmak, sadece adı demokrasi olan sistemlerle olmaz, önemli olan yönetim ile birey arasındaki uzlaşıdır. Osmanlı'nın manevi kurucusu Şeyh Edebali'nin 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' sözü yönetim sistemlerinin özü olmalıdır diye düşünüyoruz. Önce insan diyoruz ve demeliyiz" diye konuştu.

Suriye'de yaşanan olayları hatırlatan Arınç, ülkede büyük bir yıkım ve acının yaşandığını, bunun hala devam ettiğini belirterek, şöyle devam etti:

"Bugün Suriye'de sadece insanlık değil, bir toplum ve kültür yok ediliyor. Uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı, en temel insani değerlerin yerle bir edildiği bir süreç yaşanıyor. Sadece kadınların ve çocukların maruz kaldığı katliamlar ve işkenceler, dünya tarihine kara bir leke olarak şimdiden geçmiş durumdadır.

Şu veya bu ülkenin değil, tüm bir küresel düzenin sistematik katliam, işkence ve kimyasal silah kullanımı karşısında acziyete düştüğü bir durumla karşı karşıyayız.

Suriye sorunu yüreğimizi kanatmaya devam ederken, Mısır'da bahar bir anda kışa ve bugünlerde ise insafları dondurucu bir iklime dönüştü. Mısır'da yaşananlar, bir hareketin bitirilmesi değil, Mısır'ın medeniyet anlayışının iflasını getiriyor. Gözümüzün önünde bilinçli bir darbe süreci yaşandı. Yüzlerce kişi, siyasi gerekçelerle idam sehpasına sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumdadır. Bütün bir küresel düzen, darbe ve idamlar karşısında suskun kaldı veya yeterince tepki koyamadı. Şimdilerde ise Libya istikrarsızlık ve çatışma sarmalına sürükleniyor. Yaşananları Arap baharının krizi değil, küresel düzenin gelişmelere cevap vermekte ve değişime uyum sağlamakta başarısızlığı ve krizi olarak görüyorum."

"Türkiye olarak duyarsız kalamazdık"

Türkiye'nin bölgede yaşanan gelişmelere yönelik tutumunu anlatan Arınç, "Arap coğrafyasında başından itibaren yaşanan gelişmelere, Türkiye olarak duyarsız kalamazdık. Türkiye uzun dönüşüm süreçlerinden evrilerek bugünlere gelmiş bir ülkedir. Ne yalancı baharların, ne de kışların arkasından gitmez. Türkiye, güçlü ilişkiler ve dinamik politikalar ile dünyaya barış, huzur ve güven mesajı vermek istiyor" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika için son 12 yılda geliştirilen olumlu ve insancıl dış politika sayesinde ilişkilerinde hızlı bir ivme yakaladığını vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:

"Esasen dış politikadaki bu açılımın arka planında, iç politikada attığımız adımların büyük etkisi oldu. Ülkemizdeki geçmişe ait statükocu ve durağan zihniyete karşın, bizim dönemimizde Türkiye açılımcı ve dinamik bir değişim sürecine girdi. Bu değişimin bir göstergesi olarak, 12 yıldır artan bir ivmeyle halkımızın büyük desteğini alıyoruz, tüm seçimlerde rekor oylarla galip çıkıyoruz. 2002'de 12 yıl önce iktidara geldiğimizde, ilk iş olarak temel hak ve özgürlüklerin korunması, hukukun üstünlüğünün sağlanması için önemli adımlar attık. İlk icraatımız, Kürt nüfusun ağırlıklı yaşadığı Güneydoğu bölgemizde olağanüstü hali kaldırmak oldu. O günden bugüne, devletin dönüşümü, asker-sivil ilişkileri, insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma adına bir dizi reformlar gerçekleştirdik. 80'den fazla alanda, halkımızın taleplerini dikkate alarak düzenlemeler yaptık. Bunun ekonomik yapıyı da olumlu yönde etkilediğini bizzat gözlemledik.

Bu perspektifle, Ortadoğu ve Kuzey Afrika devletleri ile dış politika bağlarımızı geliştirdik. İlişkilerimizin çok iyi olduğu bazı ülkelerde, sonradan halk hareketleri yaşandı. Zira ilişkilerimizin geliştiği dönemde, kendi halklarıyla çatışma içinde değillerdi. Fakat kendi vatandaşlarının taleplerini şiddetle bastırmaya başladıklarında, tercihimizi halkların yanında olmaktan yana kullandık."

"Menfaate değil kalplerdeki insanlık sevgisine talip olduk"

AK Parti iktidarları döneminde 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin en başarılı dönemini yaşayan Türkiye'nin diğer tarafta Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesiyle ekonomik, kültürel, siyasi bağlarını en üst seviyeye çıkardığını belirten Arınç, "Türkiye olarak, menfaate ve çıkarlara değil, evrensel değerlerin yüceltilmesine ve kalplerdeki insanlık sevgisine talip olduk. Temel insan haklarını, özellikle hayat hakkını hiçe sayan rejimlere müsamaha göstermeyeceğimizi ifade ettik ve bunu uyguladık. Rejimler şiddet uyguladıklarında, kan dökülmesini sona erdirmek adına diplomatik çözümler için çabaladık" dedi.

Bu süreçte, değişim konusunda tavırlarının net olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:

"Üç temel prensip etrafında hareket ettik. İlki herkes kendi bölgesine, ülkesine, şartlarına göre değişim sürecini yönetmelidir; yani göreceli değişim zorunlu bir ihtiyaçtır. İkinci olarak, değişimin tüm kesimleri kapsayacak bir siyasi programa sahip olması gerektiğidir. Üçüncü prensibimiz ise şiddetin hakim kılınmadığı bir süreçle dönüşümün yaşanması için tedbirler alınmalıdır. Bunları dışarıdan bakan bir gözlemci olarak söylemedik. Bu prensiplerle, kendi tecrübelerimizi dile getirdik. Bu arada bölgenin geleceğinin kendi halkları tarafından belirlenmesi gerektiğini ve bölgeye yapacağı yıkıcı etkileri düşünerek dış müdahaleye karşı olduğumuzu ifade ettik.

Liderlere sadece bir şey tavsiye ettik. 'Halkın sesini dinleyin ve taleplerine demokratik yollardan kulak verin. 'Esasen, yönetim şeklinin adının önemi yok, kalıplara bağlı kalmak yerine önemli olan büyük İslam düşünürü Yunus Emre'nin 'Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü' anlayışının yaşatılmasıdır. Önemli olan adaletin, ekonomik kalkınmanın ve insan haklarının var olduğu bir yönetimdir. İstikrarlı ve meşru siyasal yapılara geçişin güvenlik ve özgürlük sarkacında dengeyle olabileceğini savunduk."

"Evrensel normlara uygun değişimler"

Türkiye'nin bölgede yapıcı bir rol oynadığını vurgulayan Arınç, "Bölgedeki tüm halkları ebedi kardeşlerimiz olarak gördük ve mezhepsel gerilimleri azaltmayı görevimiz bildik. Bu konuda, Türkiye'nin son derece yapıcı bir rol oynadığına dair örnekler, yakın geçmişte fazlasıyla mevcuttur. Ayrıca, Arap dünyasındaki sorunlara karşı Katarlı dostlarımızın ortaya koydukları büyük gayretleri de yakından izliyor ve yürekten destekliyoruz" diye konuştu.

Büyük çaba ve gayretlere rağmen, geriye dönüp bakıldığında "maalesef çok kan döküldüğünü ve dökülmeye devam ettiğini" gördüğünü ifade eden Arınç, "Gelinen noktada, Arap coğrafyası kendi serüvenini yaşıyor ve yaşayacak. Tüm çalkantılara, darbelere, katliamlara rağmen geri dönüşü olmayan bir yola girildi. Ayrıca, Ortadoğu'daki halk hareketlerini ortaya çıkartan temel sebepler hala değişmemiştir. Halkların talebi, adalet ve özgürlük; refah ve huzurdur" şeklinde konuştu.

Geçici bir darboğaza giren Mısır, Suriye, Libya örneklerinin karşısında, uzlaşıyı sağlayan ve anayasasını başarıyla yapan Tunus ile diyalog sürecini sıkıntılara rağmen başarıyla sürdüren Yemen örneklerinin gözardı edilmemesi gerektiğinin altını çizen Arınç, "Fas ve Ürdün'de yaşanan reformların, bu ülkelerin geleceğini teminat altına aldığını unutmamalıyız. Reformları yapmak için illa ki halk hareketlerinin olması gerekmez. Evrensel normlara uygun değişimler, bölge ülkelerinin daha güçlü ve daha etkin olabilmesi için büyük bir fırsattır" dedi.

"Arada kalan değil arabulucu olmalıyız"

Türkiye'nin değişim sürecini çift taraflı etkileşim olarak gördüklerini vurgulayan Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle devam etti:

"Dost ülkelerin bizi farklı bir konumda görmelerinden memnuniyet duysak da kimseye 'ağabeylik' veya akıl verme iddiasında da değiliz. Türkiye insan haklarını, adaleti ve bölgesel işbirliğini önceleyen politikalarına devam edecektir. Bizlerin de Arap dostlarımızdan ve tüm dünyadan alacağımız dersler vardır. Biz Türkiye olarak bu değişim sürecini çift taraflı bir etkileşim olarak gördük. Bu noktada önemli olan aynı masanın etrafında fikir alışverişinde bulunmak ve ahlaki erdemi korumaktır.

Bu minvalde, sizlerle küresel siyasete dair bir konuyu paylaşmak istiyorum. Bakınız, ikinci dünya savaşından sonra küresel siyasette iki kutuplu bir yapı vardı. İki kutbun arasındaki mücadelede, Ortadoğu coğrafyası da birçok 'vekil savaşları'na, kendilerinin olmayan çatışmalara sahne oldu. Arada kalan devletler, bir tarafın yanına geçerek, esasen kendi aralarında kalıcı düşmanlıkların oluşmasına sebep oldu. Bakınız, bugünlerde aynı tehlikeyi görüyorum. Suriye'de ve Ukrayna'da yaşananlar, yeni bir soğuk savaş esintilerini haber veriyor. Bu defa dikkatli olmalıyız, arada kalan değil, arabulucu olmalıyız. Ortadoğu bölgesi taraf tutan değil, dengeleyici olmalıdır. Bu sürecin, daha büyük yıkımlara sebep olmadan olumlu bir noktaya gelmesi için çabalamalıyız."

"Arap gençliği"

Arap gençliğinin bölgenin geleceğini temsil ettiğine ve dikkate alınması gerektiğine inandığını dile getiren Arınç, "El Cezire Forumuna, gençlerin de aktif katılım sağlamasını ve Gençlik Platformunu çok önemli buluyorum. Arap coğrafyasının geleceği gençlerin elindedir. Arap gençliğinin, kendini ifade etmek için ortaya koyduğu çaba takdire şayandır" ifadelerini kullandı.

Geleceğini gençlerin yetişmesinde arayan toplumların elbette başarının sırrını bulduklarını belirten Arınç,şunları kaydetti:

"Türkiye olarak, bizim de en değerli özelliğimiz gençlerin nüfusumuzdaki fazlalığıdır. Yaşlanan bir Avrupa'ya karşı, gençleşen, dinamik, azimli ve heyecanlı bir Türkiye geleceğe umutla bakmaktadır. Arap dünyasında da nüfusun yüzde 60'ının 25 yaş altında olduğunu düşünürsek müşterek bir parlak gelecek için ümitliyim.

İnanınız ki, dünyanın tüm rezervleri, geleceğe yürüyen bir gençliğin yanında hiçbir anlam ifade etmez. İşte bugün, Arap coğrafyasının geleceğini, yani gençliğini, Türkiye'nin gençliğiyle geleceğe taşımanın yöntemlerini konuşmalıyız. Bu vesileyle gençlerimizle diyalog, işbirliği ve karşılıklı çalışma yapacağımızı söylemik istiyorum.

Forumun diğer bir önemli bileşenin ise medya sektörü olduğunu aktaran Arınç, basınla ilgili devlet kurumlarından sorumlu Başbakan Yardımcısı olduğunu hatırlatarak, "Ev sahibi El-Cezire'nin medya alanındaki uluslararası başarısını tebrik ediyorum. Markalaşarak kendi alanında gerçekleştirdiği bu başarıya, böylesine iddialı bir Forum ve düşünce kuruluşunun da eşlik etmesi ikinci bir takdiri hak ediyor. Medyası güçlü olan ülkeler, kendilerini daha iyi geliştirebilirler. Medyanın gücüyle hesap verilebilirlik doğru orantılıdır. Dördüncü güç olarak medya, toplumların dünyaya açılan penceresidir. Ekranda sizi nasıl tanıtıyorlarsa, tüm dünya sizi öyle algılıyor. Bu anlamda güçlü iletişim kaynaklarının varlığı, dünyanın objektif olarak bilgi sahibi olması için çok önemlidir" diye konuştu.

AA'nın Ortadoğu'daki atılımları

Arap dünyasında etkin yayıncılık yapan birçok televizyon ve gazetenin bulunduğunu aktaran Arınç, "Çeşitlilik arttıkça, farklı bakış açıları ve yorumlara daha rahat ulaşılmakta, önyargı ve algı operasyonları en aza inmektedir. Bu konuda, Arap dünyasında medya alanında tatlı bir rekabet olduğunu görüyorum. Esasen, rekabetin varlığı gelişmeyi, daha çok çalışmayı ve kaliteyi getirir. Ülkemizde de medya sektörü her geçen gün güçlenmekte ve büyümektedir. Türkiye'de karasal ortamda 1059 radyo, 246 televizyon kuruluşu bulunmaktadır. Uydu ortamında 293, kablo ortamında 139 televizyon yayın yapmaktadır. Ulusal ve yerel toplam dergi ve gazete sayısı 7 binden fazladır. 196 yaygın yayın yapan gazetenin günlük tirajı 5 milyon adetten fazladır. Türkiye'nin çok canlı ve dinamik bir medya sektörü vardır" şeklinde konuştu.

Medya ve iletişimi, Arap dünyası ile ilişkilerimizin gelişmesinde çok önemli bir alan olarak gördüğünü vurgulayan Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu konuda, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) kapsamında 15 ayrı kanalı var. Bunlardan biri 4 yıldan bu yana yayın yapan TRT Arapça ve diğeri de 5 yıla yakın bir süredir yayın yapan TRT Kürtçe kanalımızdır. Yine, TRT İngilizce haber kanalı da bir kaç ay sonra faaliyete geçebilecektir. Resmi haber ajansı, Anadolu Ajansımız olarak Ortadoğu ve Afrika'yı, öncelikli alan seçtik. Ortadoğu'da 14 tane ofisimiz var, 300'e yakın gazeteciyle hizmet veriyoruz. Arapça yayınlarımızın bölgede ilgiyle takip edilmesinden de memnuniyet duyuyoruz. Medya ve iletişim sektöründe, bölgeyle daha yakın ilişkiler kurmak için büyük projeler ve çalışmalar içindeyiz."

"Şapkamızı önümüze koyalım"

"Demek ki, Arap dünyasında değişimi tartışacaksak, kısa süreli, hızlı ve ani değişimleri değil kalıcı, uzun vadeli ve sistemli stratejileri konuşmalıyız. Bölgede gençliğe, medya ve iletişime, iyi yönetişime yani toplumsal altyapıya yatırımlar yapmalıyız" diyen Arınç, tüm değişimlerin derinlerde olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Denizler derinleştikçe dalgalar hissedilmez, ne zaman ki sığlaşma başlar dalganın boyu artar. Benzer şekilde, toplumlar da derin yapılardır, hazmetme ve değişim yavaş ve kalıcı olur. Ancak bu derin yapıları sığlaştırırsanız, büyük bir yıkım olur. Katar'dan tüm Arap dünyasına, Müslüman coğrafyasına seslenmek istiyorum; Kavganın, kargaşanın, husumetin bizlere hiçbir faydası yok. Bizler, dünyaya barış, huzur ve adalet mesajları verelim. Dünyada dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, nerede bir sorun ve çatışma varsa, önce hep beraber bizler oraya gidelim. Ancak evvela şapkalarımızı önümüze koyalım ve Suriye'yi, Mısır'ı en azından ölümlerin olmadığı bir ortama kavuşturalım. Gelin artık geleceği konuşalım. Türkiye olarak biz buna hazırız.

Bizler irademizi ortaya koyarsak, kimse bize karşı direnemez. Geçmişte yaşananları unutalım, bugün ağlayan Myammar'ı, garip Suriye'yi, ezilmiş Mısır'ı, buruk Filistin'i selamete çıkaralım.

Bu konuda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki uluslararası organizasyonlara büyük görevler düşüyor. Arap Ligi, Körfez İşbirliği Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatının daha aktif rol alması ve sorunlara daha etkin çözümler üretmesi gerekiyor. Bu yapıların güçlenmesi, gelecek adına öncelikli düşünülmesi gereken bir konumdadır."

Değişimlerin ekonomik yönü"

Arap dünyasındaki değişimin siyasi yönü kadar, ekonomik boyutunun da çok önemli olduğunu vurgulayan Arınç, "Allah, bu coğrafyaya büyük bir nimet vermiş. Petrol ve doğalgaz, Katar gibi birçok ülkeye büyük fırsatlar sunuyor. Bu fırsatları avantaja çevirerek bölgede sürdürülebilir kalkınmanın yöntemlerini de konuşmalıyız. İktisat kıt kaynakları yönetme sanatı ise Arap dünyasının doğal kaynaklarını birlikteliğe ve kalıcı refaha yönlendirmek için daha etkin formüller geliştirmeliyiz. Esasen, her geçen gün tükenen enerji rezervlerinin, yakın coğrafyamızda büyük bir refah ve güvenlik adası oluşturmak için kullanılması bizim de arzumuzdur" dedi.

Ortadoğu'da halk hareketleri yaşanan ülkelerin birçoğunun doğal kaynaklara sahip olmadığını, bu ülkelerin ekonomik bakımdan güç durumda olmalarının meselenin diğer bir önemli boyutunu da gösterdiğini dile getiren Arınç, "Sürecin başlamasına yol açan olayda, Tunuslu sokak satıcısının seyyar tezgahının polisler tarafından alıkonulması nedeniyle kendisini yakması, ekonomik durumun önemini göstermesi bakımından trajik bir semboldür" diye konuştu.

Bu perspektiften, Arap dünyasında ekonomisi güçlü ülkelerin daha zayıf ülkelerin kalkınmalarına ve refah seviyelerinin artmasına yönelik politikalar geliştirmesinin faydalı olacağını ifade eden Arınç, "Güçlü Arap sermayesinin, gelişmiş ülkelere nakdi olarak transferinden ziyade, bölgede ve yakın coğrafyasında kalkınmanın önünü açan, teknolojiye, üretime ve Ar-Ge'ye yatırım olarak değerlendirilmesi birlik ve güvenlik açısından önemlidir" şeklinde konuştu.

Siyaset ve ekonominin birbirinden ayrılmaz olduğu fikrini bir çok kez dile getirdiğini aktaran Arınç, "Bu topraklarda barış, huzur ve güvenlik için ekonominin sunduğu büyük fırsatları kullanmak zorundayız. Avrupa'da, 50 yıl boyunca güçlü ekonomiler zayıf ekonomileri sırtında taşıdı, hala taşıyor" dedi.

IMF verilerine göre, dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında Ortadoğu ülkelerinden Türkiye'nin aralarında bulunduğu sadece 3 ülkenin bulunduğunu anımsatan Arınç, "Bu 3 ülke ve diğer ülkeler, bölgenin geleceği konusunda bazı farklı düşüncelere sahip gözüküyorlar. Bu farklılığa ilaveten, diğer dünya devletlerinin ekonomik rantlarını siyasi manipülasyonla gerçekleştirmeye çalışması, bölgeyi büyük bir istikrarsızlık sarmalının içine çekiyor. Esasen, ekonomi güvenliğin, huzurun ve istikrarın olduğu ortamları sever. Ortadoğu güvenlik ve istikrar sorununu çözdüğü gün, artık ilk 20 ekonominin büyük bir kısmı bu topraklardan çıkacaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için, karşılıklı bağımlılığı hedef alan ekonomik entegrasyona gereksinim duyulmaktadır. Bunun olabilmesi için Türkiye olarak her türlü işbirliğine açığız" ifadelerini kullandı.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesi ülkelerinin son 10 yılda ortalama yüzde 5 büyüme sağladığını, bunun da bahsettiği potansiyelin bir göstergesi olduğunu dile getiren Arınç, bölge ülkelerinin Türkiye'nin ihracatındaki paylarının da 3 kat arttığını bildirdi.

Bunu daha da artırabilmek için öncelikle bölgede siyasi istikrarın sağlanması, siyasi ilişkilerin sağlam bir zemine oturtulması ve güçlendirilmesinin önemlne değinen Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:

"Serbest dolaşımın önündeki engellerin aşılması, ulaşım imkanlarının iyileştirilmesi de tamamlayıcı unsurlar olacaktır. Türkiye olarak biz bölgenin geleceğinden ümitliyiz. Sürecin olumlu şekilde sonuçlanacağına, bu bağlamda bölge halklarının seslerine kulak verilen ve talepleri yerine getirilen yönetimlere sahip olacaklarına, ekonomik açıdan daha müreffeh yaşam standartlarının sağlanacağına inanıyoruz. Bölgemizdeki ihtilafların sona ermesini, dini, etnik ve mezhepsel ayrımların daha fazla körüklenmeden yüzyıllardan beri olduğu üzere, karşılıklı saygı temelinde bir arada yaşama kültürünün bölgede yeniden hakim olmasını diliyoruz."

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, konuşmasının sonunda tüm İslam aleminin dün idrak edilen Miraç Kandilini de tebrik etti.

- İstanbul

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Katar'da, El Cezire Forumu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement