Ortadoğun'un Geleceği Açısından Şii-Sünni İlişkileri Sempozyumu - Son Dakika
Yerel

Ortadoğun'un Geleceği Açısından Şii-Sünni İlişkileri Sempozyumu

Ortadoğun\'un Geleceği Açısından Şii-Sünni İlişkileri Sempozyumu

Çorum Hitit Üniversitesi tarafından düzenlenen "Ortadoğu'nun Geleceği Açısından Şii-Sünni İlişkileri" konulu sempozyum başladı.

27.09.2013 18:51

Çorum Hitit Üniversitesi tarafından düzenlenen "Ortadoğu'nun Geleceği Açısından Şii-Sünni İlişkileri" konulu sempozyum başladı.

Sempozyumda 19. asırdan itibaren Şii-Sünni ilişkileri, yeni Ortadoğu'da mezhepsel ilişkiler, güncel mezhep tartışmaları masaya yatırıldı.

Sempozyum açılışına Vali Yardımcısı Ali Deniz Sürmen, Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Gül, Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Eğri, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mesut Okumuş, akademisyenler katıldı.

Sempozyumda bir açılış konuşması yapan İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Cemil Hakyemez, Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen her olayın bir mezhep farklılıklarıyla ilişkilendirildiğini söylemenin abartı sayılmayacağını söyledi.

Tarih boyunca Müslümanlar arasında yaşanan en önemli farklılaşmanın Şia adı altında meydana gelen mezhep oluşumundan kaynaklandığını dile getiren Doç. Dr. Hakyemez, başlangıçta sadece bir kabile kavgası olarak değerlendirilebilecek bir konunun, zaman içerisinde itikadi bir hüviyete bürünerek imamet temelli bir inanç farklılığına dönüşmesinin, söz konusu büyük İslam mezhebinin teşekkülüne yol açtığına dikkat çekti.

Şianın içerisinde barındığı alt kollarıyla birlikte ayrı bir mezhep olarak ortaya çıkışının, bu fırka mensuplarını bir nevi Müslüman toplumların muhalefet hareketi konumuna getirdiğini dile getiren Hakyemez, geri kalan Müslümanların ise Sünnilek adı altında bir araya geldiklerini, bu şekilde Şiilik ve Sünnilik olarak iki ana bünyeye bölünen Müslümanların asırlarca kendilerini meşgul edecek bir mezhep kavgasının içine girdiklerinin altını çizdi.

Şii-Sünni kutuplaşmasının mantıki bir temelinin olmamasına rağmen her iki kesimin aralarındaki problemlerin bir türlü üstesinden gelememeleri yüzünden kronik hale gelmiş bir mesele olduğuna işaret eden Hakyemez, "hatta bu sorun belli bir dönem o kadar vahim noktaya ulaştı ki, Şiilik ve Sünnilik isimlerinin yan yana kullanılmasının zihinlerde oluşturduğu çağrışım ancak bir çatışmayı andırır hale geldi. Müslümanlar arasındaki iç barışın sağlanmasının öncelikli olarak Şiilik ve Sünniliğin ne olduklarının bilimsel yollarla ortaya konmasının ve tarih boyunca oluşmuş yanlış mezhep algılarının değiştirilmesiyle mümkün olacağı artık daha iyi anlaşılmıştır" dedi.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de mezheplerin İslam dünyasının fay hatları olmaya devam ettiğini anlatan Hakyemez, şunları kaydetti;"Irak ve Suriye örneklerinde görüldüğü üzüre İslam dünyasıyla ilgili dışarıdan yapılan politik müdahalelere en açık manipüle edilmeye en müsait zemin mezheplerdir. Çoğunluğu oluşturan Sünnilik ile yine Müslümanların önemli bir kısmının mensup olduğu Şiilik ve bunların kendi aralarındaki ilişkileri bu çerçevede en dikkat çeken konular olmaktadır.

Bugüne kadar Müslümanların iç problemlerini Batılı bilim insanlarının çalışmaları üzerinden öğrenip anlamaya çalıştık. Özellikle son zamanlarda Ortadoğu'da meydana gelen çatışmaların analiz edilmesinde de görümdüğü gibi, olaylar daha ziyade yabancı akademisyen, gazeteci ve istihbarat elamanlarının vermiş olduğu bilgilerden yola çıkılarak tahlil edilmektedir. Söz konusu bilgilerde ya taraflı olmakta yada doğruluğundan emin olmadığımız yorumları içermektedir. BSatı'da yapılan akademik çalışmaların önemli bir kısmın ise indirgemeci bir yaklaşım sergilemekte olup zaman zaman kendi belirledikleri sonuçlara ulaşmamıza neden olmaktadır. Bu çıkmazdan kurtulmanın en kalıcı yolu bu alanda var olan birikimlerimizi bir araya getirerek eksiklerimizi ortaya koymak ve bu şekilde yeni araştırmaların önünü açmaktır"

İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mesut Okumuş ise, kavga ve çatışmadan uzak durularak, farklılıklara saygı duyulması çağrısında bulunarak, "İslamiyet dargın olan iki Müslümanı barıştırmak için yalan söylemeyi bile caiz görmüştür. Buna göre müminlere düşen birincil görev fitne ateşini yakmak ve körüklemek değil, öncelikle yangın çıkarmamak, çıkarmaya çalışanlara engel olmak, çıkarsa da elimizden geldiğince ve dilimizin döndüğünce ateşi söndürmeye gayret etmektir. Zira bir cana kıymak bütün aleme kıymak, bir canı diriltmek de bütün insanlığı diriltmek demektir. Ehl-i Sünnet geleneğinde Hz. Peygamber dışında hiç kimsenin masum olmadığı kabul edilir. Bunun manası Hz. Peygamber dışında herkesin hata ve yanlış yapabileceği ve günaha düşebileceği ve yanılabileceği gerçeğidir" dedi.

Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Eğri, tüm kesimlerin birbirlerinin inanç ve geleneklerine saygı duyduğunda barışında sağlanacağını söyledi.

"İnsanları birbirlerine karşı bu kadar düşman, farklı, İslam'a aykırı gösteren nedir" diye soran Prof. Dr. Osman Eğri, bu duygu ve düşüncenin, çatışma çıkaran zeminin üzerinde durulması gerektiğini söyledi.

İnançlara saygı duyulması çağrısında bulunan Eğri, "Mesela bir Kerbela olayında Yezid'in zalim Hüseyin'in mazlum olduğunu söylemek Ehlibeyt'in şu isimlerden, bu isimler oluştuğunu tartışmak yerine Ehlibeyt sevgisi ortak bir payda olarak canlı tutmak hem Türkiye'deki hem Alevi-Sünni hem Şii-Sünni dünyayı bir araya getirmek bunun için çalışmak, özellikle Kur'an-ı Kerim ortak paydasında buluşmak hepimizin ortak görevi. Şiilik, Sünnilik mezhep olarak görülür. Alevi-Bektaşilik bir tasavvufi yorumudur. Bu konuyu sadece tasavvuf tarihçilerine bırakmak yerine Alevi Bektaşilik üzerine daha fazla çalışarak model oluşturursak Şii Sünni mezhepleri içinde bir örnek oluşturur" dedi.

Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Gül ise, ilmi çalışmaların yapılmasının elzem olduğu bir süreçten geçildiğini belirterek, Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da Müslümanların birbirini nasıl kırdığını görmekten dolayı üzüntü duyduklarını söyledi.

Sempozyuma katılan akademisyenlerin Türkiye Cumhuriyetlerinden diploma almadığını dile getiren Gül, "Bazıları satın alır gibi profesör olup ondan sonra takım tutar gibi mezhep çatışmasını körükleyen, bununla ilgili televizyonlarda, sosyal medyada kendi tarafını savunurken hakaret cümleleri kuran sözde akademisyenlerin olduğu bir toplumda gerçek ilim adamlarının fikir ve düşüncelerini alarak doğru bilgi sahibi olmak çok önemli. Şii-Sünni çatışmasından okumuş, yazmış insanların dahi ne düşündüğünü, nerde duracağımızı şaşırdık. Dün İran'a diyenler bugün el ele kol kola gidiyorlar. İran mı değişti?, Mezhep mi değişti? Şiiler mi? Sünniler mi? Değişti. Anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu kavram kargaşaları ve sloganlarla hareket etmek yerine ilimle resimlere bakmak, insanları öldürenleri alkışlamak yerine doğruların ne olduğunu tarafgir bakış açışı yerine bu kanı durdurmanın hangi yolla durdurabilirizin çalışması içinde olmak daha doğru olacaktır" ifadelerini kullandı. - ÇORUM

Kaynak: İHA

Son Dakika Yerel Ortadoğun'un Geleceği Açısından Şii-Sünni İlişkileri Sempozyumu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement