45 yıllık o iki şarkının hikâyesi - Son Dakika
Magazin

45 yıllık o iki şarkının hikâyesi

45 yıllık o iki şarkının hikâyesi

1960'ların sonlarında, seslendirilen müzik eserleri değerlendirilirken geçerli olan temel kriter, bu eserlerin plak gibi çalınmaları gereğiydi.

31.08.2019 08:43  Güncelleme: 08:44

1960'ların sonlarında, seslendirilen müzik eserleri değerlendirilirken geçerli olan temel kriter, bu eserlerin plak gibi çalınmaları gereğiydi... Ancak yaratıcılığı öldüren, değişik görüşlerin ve yorumların sanat dünyasına getirdiği renk cümbüşünü solduran, müzisyenleri yeni bir eser yaratmak yerine kopya çekmeye zorlayan bu anti-demokratik uygulama, beni çok olumsuz etkiliyordu. Özgür düşünce ve özgür ifade yolu burada son bulamazdı, bulamadı da.... Benim gibi düşünen ve kafası kafama uyan birkaç müzisyen arkadaşla uzaklara gitmek; sessiz, sakin bir köşede oturup ne gibi yeteneklerimiz olduğunu yani kendimizi yeniden keşfedip, yetenek sınırlarımızı öğrenmemiz gerekiyordu.

Şans mı, rastlantı mı, ödül mü?

Nereye gidebilirdik? Hangi ülke koşulları bizim beklediklerimizle daha iyi örtüşüyordu? Konuyla ilgili değerlendirmeler hep Norveç'i gösteriyorduysa da dilini bile bilmediğimiz, tek bir tanıdığımızın olmadığı bu ülkeye nasıl gidilir diye düşünüp tartışıyorduk ki telefon çaldı. Norveç'te yaşayan bir Türk, Kaptan Yılmaz Dağcı, gece çaldığımız lokalde bizi dinlerken müthiş bir gurur duyduğunu, eğer bir gün olur yolumuz Oslo'ya düşerse bizi misafir etmekten büyük bir şeref duyacağını söylüyordu. Bize Oslo kapılarını açan bu telefon bir şaka olamazdı. Bir şans, yoksa rastlantı mıydı, yorumu zor. Ama inanılması güç ve tuhaf olan nokta, aramızda daha önce hiç konuşulmamış, bu nedenle dışarı sızma ihtimali sıfır olan bir konunun, gecenin geç bir saatinde gerçekleşmiş olmasıydı. Bu nadir bir ödül, belki de bir sınavdı hepimiz için...

Kaptan Yılmaz Dağcı'nın bizi konuk ettiği mekanın dış görüntüsü, kulesi ve rüzgar göstergesiyle bir masal evi kadar büyüleyiciydi. Şekerci dükkanına girmiş çocuklar gibi mutlu ve şendik. Buradaki düzeni kurup çevreye alıştıktan sonra yapmak istediklerimin ilk örnekleri olan 'Black Cat' ve 'Boo Song' adlı bu iki parça Oslo'da doğdular. Ama şu andaki özelliklerini 45 yıl önce Hollanda'nın Delft şehrinde kazandılar. Çünkü Türkiye'de yaşayan müzikseverlerin çok yakından tanıdığı Tee-Set grubunun solisti Peter Tetteroo bu iki şarkıyı çok beğenmiş ve Rotterdamlı bir kadın şarkıcı Sasi Naz'a söyletmek istemişti. Sasi parçalarda başarılı olamadı. Onun öğrenmesi için Peter'in evindeki stüdyoda kaydettiğimiz bu iki şarkı, Peter'in vefatından sonra hatıra olarak bana kaldı.

45 yıllık o iki şarkının hikâyesi

Bu ikilide potansiyel var

Ta ki müzik zevkine ve bilgisine çok inandığım yeğenim Mehmet Atılgan o zamanlar yaptığımız müzik kayıtlarını dinlerken, "Bu ikilide potansiyel var" deyip direksiyona geçene kadar...

'Black Cat' ve 'Boo Song' ikilisini, çoğunlukla benim kompoze ettiğim diğer yeni parçalar izledi. Kendi müziğimizin esintilerinin sürekli hissedildiği bu özgün yapıtları, o yılların favori tarzı 'fusion' çatısı altında üretmiş ve çalmış olmak ayrı bir duygu ve doyulmaz bir zevkti. Şimdi artık 'Kara Kedi'yi dinlerken plak gibi çalmak değil, kendimize özgü bir müzik yapıp plakta çalıyor olmanın erdemini yaşıyoruz. 45 yıl önce duyduğumuz seslerin titreşimlerini bu günlere taşıyarak heykelleştiren bu operasyonda emeği geçen başta yeğenim Mehmet Atılgan olmak üzere herkese ve bu çalışmalara kucak açmış olan Oslo'lulara, Delft'lilere ve Londra'lılara Norveççede binlerce teşekkür anlamında 'Tusend tak' diyorum.

Kaynak: Hürriyet

Son Dakika Magazin 45 yıllık o iki şarkının hikâyesi - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement