Oylum Talu Çocukluğunu ve Hayallerini Anlattı. - Son Dakika
Güncel

Oylum Talu Çocukluğunu ve Hayallerini Anlattı.

Oylum Talu Çocukluğunu ve Hayallerini Anlattı.

Habertürk'te kendimi tekrar ediyor gibi hissettiğim için TV8'e geçiş yaptım

31.12.2012 15:49

Ekranların başarılı ve renkli isimlerinden, güler yüzlü sunucu Oylum Talu, 10 yıldır çalıştığı Haber Türk kanalıyla yollarını ayırarak TV8'le anlaştı. Yeni kanalında, Erken Baskı isimli programıyla hafta sonları izleyici karşısına çıkan Talu, çocukluğunu, hayallerini, TV8'le anlaşma kararını, özel hayatını Samanyolu Televizyonu'nun aylık medya&magazin dergisi Kehkeşan'a anlattı. İşte Oylum Talu'dan o keyifli açıklamalar;

Nasıl bir çocuktunuz? Bize biraz çocukluğunuzdan bahsedebilir misiniz?

Çok keyifli bir çocukluk geçirdim. Babam petrol mühendisi, aynı zamanda Aliağa Rafinerisi'nin işletme müdürüydü. Bu nedenle çocukluğum, rafineri çalışanları ve babamın çalışma arkadaşlarının çocuklarıyla beraber Aliağa'da geçti. O ortamda sosyalleştim. Harika bir çocukluktu diyebilirim. Hayvanlarla; kedilerle, köpeklerle dolu bir ortamım oldu. Ağaçlara tırmandım, zeytin topladım… Hafif böyle erkeksi bir çocukluktu sanırım benimkisi.

Bir de abiniz vardı sanırım. Aranız nasıldır?

Abim Amerika'da yaşıyor. Aramız çok iyidir. Aslında çok farklı iki kardeşiz abimle. O çok daha ileriye dönük çalışır, inanılmaz çalışkandır, disiplinlidir, mantığıyla hareket eder ama ben öyle değilim. Ertesi günümü planlarım, daha eserikliyim. Kafama estiği gibi yaşarım, duygularım yönlendirir beni mesela. Çok çabuk ve çok enteresan kararlar verebilirim.

Kime benziyorsunuz ailede?

Babama benziyorum sanırım, abimse anneme benzer. Annem daha oturaklı, ben çok konuşurum mesela; çok gülerim, eğlenirim. Abim ise son derece ciddidir. Az güler, tam bir iş adamıdır.

Sinema Televizyon bölümü okudunuz. Peki gazeteciliğe nasıl başladınız?

Marmara Güzel Sanatlar'da Sinema, TV'yi bitirdim. Daha öğrenciyken çalışmaya başladım. Şimdiki CNBC-e o zamanlar Kanal E'ydi, ben de orada, ekonomi bölümünde çalışmaya başladım. Sonra ara verdim, bir süreliğine Amerika'ya gittim geldim. Döndüğümde Sinan Çetin'le çalıştım, ardından Haber Türk'e girdim, 10 sene boyunca Haber Türk'teydim.

Ekran önünde olmak çocukken hayalini kurduğunuz bir şey miydi?

Hiç yoktu, televizyona girdiğimde sunucu olma gibi bir hedefim de yoktu aslında benim. Çocukken hedefim arkeolog olmaktı. Ben mesela bazı şeylere ilk kez dokunmayı, yüzyıllar öncesinden kalan şeyleri gün ışığına çıkarmayı, onları çözmeyi, o eski insanların yaşayışlarını değerlendirmeyi çok isterdim. Bu nedenle arkeolog olmayı çok düşledim ama Türkiye'de istekleriniz ve hayatın sizi yönlendirmesi örtüşmüyor. Üniversite tercihi yaparken ilk sırada arkeoloji vardı, kazanmama rağmen Ankara'da olduğu için gitmedim. Yine de tarihe olan ilgimde bir eksilme olmadı hatta daha da fazla ilgiliyim. Özellikle belirli dönemlerle ilgili sürekli tarih okumaları yapıyorum.

Programınızın hem sunucusu hem de yapımcısısınız…

Ben aslında yapımcı olarak girdim sektöre. Fakat sen sadece yapımcı olma, aynı zamanda sunucu da ol dediler bana. Sadece moderatör olmaktan hoşlanmıyorum, yapımcı olmam gerektiğine de inanıyorum. O yüzden yaptığım bütün programların aynı zamanda yapımcılığını da üstleniyorum.

Ekran önündeki samimiyetinizi yapmacıklık olarak nitelendiriyorlar. Bu tarz eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?

Ekran önünde çok fazla güler yüzlü davranmak yapmacıklık olarak tanımlanıyor, doğru. Sözcüklere ve neredeyse her şeye negatif tarafından bakıyorlar. Bir de bizler nedense mutlu, güler yüzlü insanlara çok alışık değiliz. Alışık olmadığımız için de; mutlu, güler yüzlü, hayata pozitif bakan insanlar bize yapmacık geliyor, ama bunu anlamak için de insanları tanımak, onların içine girmek gerekiyor. Bir de şöyle bir şey var ki, bir insan üç saat boyunca yapmacık olamaz. Bir yerden fire verir. Bu yüzden de uzun süre değerlendirmek gerekiyor o insanı.

Ailenizle beraber yaşıyorsunuz sanırım?

Ben ailesine çok düşkün bir insanım. Annem ve babamla yaşıyorum zaten. Hiç ayrılmayı düşünmedim onlardan. Diyorlar ki; "Bu yaşa geldin, hala nasıl annenle, babanla yaşıyorsun? Bir aile kur, kendi ayakların üzerinde dur." Bunun kendi ayaklarının üzerinde durmakla alakası yok. Ben buradan genç hanımlara da tavsiyede bulunmak istiyorum. Mümkün olduğu kadar annelerinin, babalarının kıymetini bilsinler ve onlarla birlikte olmanın keyfini, sefasını sürsünler. Tabi, onlara da burada çok görev düşüyor. Benim anne ve babam çok demokratik, yeri geldiğinde özgür bıraktılar, yeri geldiğinde ise kurallarını koydular. Bugüne kadar hep onları düşünerek hareket ettim, ölçülü biri oldum. Mesela sabah 6'da eve girip, annemle babamı meraktan öldüren bir çocuk hiç olmadım.

Şarkı söylediğinizi de duyduk…

Söylüyorum ama sadece aile arasında, o da babam sayesinde. Çok uzun süre klasik piyano dersi almış babam. Ben de piyano çalmak istediğimde babam, "kızım piyanoyu yanında taşıyamazsın" dedi ve bana gitarı tavsiye etti. Piyanoya ise otuz yaşıma geldiğimde başlayabildim, onu da babamdan öğrendim. Şimdi tamamen hobi olarak hem gitar hem piyano çalıyorum.

Oyunculuk hakkında neler düşünüyorsunuz? Epeyce teklif alıyormuşsunuz sanırım…

Çevremden, Muhteşem Yüzyıl'a dahil olsam ne kadar iyi olacağı hakkında yakıştırmalar alıyorum, belki bu tarihe olan ilgimle örtüşebilir. Ama ben haber aktüel programı yaptığım için, hem dizi hem de program pek yakışmaz gibi geldi. Bugüne kadar uzun soluklu birçok farklı projeden ve çok önemli sinema filmlerinden onlarca teklif aldım, fakat hiçbirini kabul etmedim. Hatta milyonların seyrettiği sinema filmleri için de teklifler geldi. Arkama dönüp baktığımda, "Vay be!" dediklerim olmuştur. Belki bir dönem çok istersem ekranda ya da sinemada beni görebilirsiniz. Ama henüz ikna eden olmadı, nasıl ikna edeceklerini de açıkçası pek bilmiyorum.

O his geldiğinde, nasıl bir şey olur sizce, tarihi, komedi belki de dram?

Ne olursa olsun da, usturuplu bir şey olsun isterim. Benim yapamayacağım, yapmayacağım ya da açıklayamayacağım şeyleri yaptırmasınlar bana. Hani, düzgün bir şey olsun. Ben oyuncu değilim çünkü. Oyuncu olsam, belki rolleri seçmem çok mantıklı olmaz; onu yapmam, bunu yapmam gibi ama benim de kurallarım var.

Haber Türk'ten TV8'e geçiş yaptınız. Biraz bu kararınızdan bahsedebilir misiniz?

Haber Türk'e girdiğimde kanal açılalı 5 ay olmuştu. On sene burada çalıştım ve benim için bir okul oldu diyebilirim. Fakat insan belli bir yerden sonra hayatında bir değişiklik, bir basamak ya da atlama, sıçrama, farklı bir yol, farklı bir yön istiyor. Haber Türk'teki son dönemlerimde işimi yaparken kendimi işe veremiyordum. Kendimi tekrar ediyor gibi hissediyordum. Bazı şeyleri sürekli tekrar etmek insanın gelişimini de engelliyor. Tam böyle, "Acaba noktalamam mı gerekiyor?" derken TV8'den teklif geldi. Zaten çok fazla teklif geliyordu ama TV8 ve benim başka şeyler düşünme zamanım örtüştü.

İzleyicileriniz nasıl karşıladı bu değişikliği?

Aslında pek farkında olduklarını söyleyemeyeceğim. Hala Twitter'da "Aaa, Oylum Hanım, yeni kanalınız hayırlı olsun, sizi arıyorduk neredesiniz diye." şeklinde yorumlar alıyorum. Fakat TV8 izleyicisi çok çabuk benimsedi beni. Reytinglerimiz çok iyi gidiyor.

Haber Türk'ten ayrılırken bir sorun oldu mu?

Hiçbir sıkıntı olmadı, çok profesyonel bir yer Haber Türk, kurumsal bir şirket. Bir de kimsenin yeri doldurulamaz değil. Geçmemi istemediklerini, gitmemi istemediklerini biliyorum. Benim için önemli bir karardı. Onlardan da çok değer gördüm. Kızları gibiydim ama bazen kızlarının da kendi kanatlarıyla uçmasını ister ya anneler babalar. İşte öyle bir durum oldu. Son derece büyüklükle kabul ettiler.

Esken Baskı programı nasıl gidiyor? Bu arada programınızda genellikle çok ünlü isimleri ağırlamıyorsunuz, bunun özel bir sebebi var mı?

Evet, tanınmış kişiler de geliyor, bilinmeyen ve duyulmamış isimler de… Program üç bölümden oluşuyor. Bir saat haber, sonraki bölümde de konuklar oluyor. İki tane ünlü konuğumuz mutlaka oluyor ama tanınmayan isimlere de yer vermek istiyoruz. Çünkü o isimlerden inanılmaz hikayeler çıkıyor, bu da izleyicinin hoşuna gidiyor. Çok ünlü isimler zaten her yerde, her programda, aynı şekildeler. Biz onların başka taraflarını, bilinmeyen özelliklerini ortaya çıkarıyoruz.

Konseptimiz standart bir konsept olmadığı için, hazırlık yapılsa da soruya bağlı bir süreç yaşamıyorum. Sorudan soru çıkarmayı tercih ediyorum ve o da konuyu bambaşka noktalara getiriyor. Bundan hem konuklarımız memnun kalıyor, hem de izleyicilerimiz. Canlarını sıkmıyoruz; reyting uğruna kötü bir dönem yaşamışlardır, onların üzerine gidip polemik yaratmıyoruz. Huzurlu, mutlu, keyifli, rahat bir sabah programı oluyor bizimkisi.

Birazda Kayıp Yüzyılın Prensesi: Oylum'dan bahsedelim istiyorum. Nasıl ortaya çıktı bu proje, bu heyecanınızı bizimle de paylaşır mısınız?

O heyecan herhalde hiç geçmeyecek. Birinin hakkında kitap yazılması çok az kişiye nasip olan bir olay. Bir gün telefonum çaldı, Destek Yayınları'ndan aradılar ve "Biz sizi yakından takip ediyoruz ve başarılı buluyoruz. Genç kızlara rol model olduğunu düşünüyoruz ve bir kitap projesine girişmek istiyoruz." dediler. Ben de "Harika, neden olmasın?" dedim. Buluştuk, kitaptaki karakterin duygusu, aforizmaları ve aşka yaklaşımını kitaba aktarmak için kitabın yazarı Kahraman Tazeoğlu ile uzun uzun röportaj yaptık. Beni tanıdı, benim fikirlerimi ve düşüncelerimi öğrendi. Yazmaya başladı ve dört ay içerisinde Kayıp Yüzyılın Prensesi: Oylum yazıldı. Bana kitabı gönderdiklerinde, okumadım bile. "Sizin için uygunsa, tamamdır" dedim. Kitap çıktığında, tam 40 bin sattı.

Peki siz bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Evet düşünüyorum. Hatta şu sıralar Destek Yayınları ile bir projemiz vardı ona başladım. Tarihteki yalnız kadınları yazıyorum. Yalnız ama güçlü ve tarihi yönlendirmiş kadınları…

Mesela Kleopatra, Madam Curie… Kadınlar bence yalnız fakat güçlüler, çünkü ayakları üzerinde durabilen bir cins kadın cinsi.

Özel hayatınız nasıl gidiyor?

Yeni nişanlandım. Her şey çok güzel gidiyor, mutluyum… İnşallah böyle de devam eder, gelin ata binmiş ya nasip demiş. Gerçi şimdi evlilikler de çok zor. Çünkü evlilik çok önemli bir müessese ve bunun altından kalkabilmek de gerçekten çok zor. Doğru insan kavramına inanmıyorum ben. Eğer doğru insan diye yola çıkarsanız çok hayal kırıklığı yaşarsınız. Bana mutluluk veren, huzur veren, yanında olmayı sevdiğim birisiyleyim.

Hayatınızın dönüm noktası olarak nereyi görüyorsunuz?

Çok var. Mesela İzmir'den İstanbul'a gelmemiz, sinema-TV'yi kazanmam, üniversiteden sonra Amerika'ya gitmem, Haber Türk'ten TV8'e geçmem bir dönüm noktası. Belki şuan olan fakat benim farkında olmadığım, ama hayatımı değiştirmek üzere olan pek çok dönüm noktası var.

Hayatta çok önem verdiğiniz ve olmazsa olmazlarınız var mı?

Kitaplarım var, annem-babam ve köpeğim var, işim yine çok önemli ve nişanlım... Küçük bir çevre içinde mutlu olabiliyorum.

Yetenek Sizsiniz'de jüri üyeliği yaptınız bir dönem. Nasıl bir tecrübe oldu sizin için?

O zamana kadar çok daha küçük bir kesim tanıyordu beni, bu programla herkes tanıdı. Büyük prodüksiyon ne demekmiş orada gördüm, öğrendim. Televizyonculuğun nasıl işlediğini, nereden nereye gidildiğini, nasıl çok başarılı bir iş çıkarıldığını orada gördüm.

Akademik kariyeriniz de var aynı zamanda. Biraz bahseder misiniz?

Doğa Koleji'nde Lise 1'lere İnsan Kaynakları dersi veriyorum. 6 tane sınıfım var ve lise öğrencileriyle aram çok iyi. Öğrencilerim, kimseyi derslerine girdiğime inandıramayıp fotoğraf çektiriyorlar benimle.

Bu kadar yoğun tempo arasında kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?

Bu konuda hiç sıkıntı çekmiyorum. Çalışarak da dinlenebilen biriyim ben, yatağa uzanıp kitap da okuyorum. Köpeğimi gezdiriyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum. Çok çalışıyorum ama vakit sorunum hiç olmuyor.

Siz TV'de hangi program ve yayınları izliyorsunuz?

Muhteşem Yüzyıl'ı izliyorum. Bugüne kadar gelmiş geçmiş en sevdiğim program Komedi Dükkanı. O Ses Türkiye'yi izliyorum, Ben Bilmem Eşim Bilir'e bayılıyorum.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel Oylum Talu Çocukluğunu ve Hayallerini Anlattı. - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement