Ddk Madımak İçin "Komplo/provokasyon Değil" Dedi(2/son): Devlete Terettüp Eden Ağır Bir Hizmet... - Son Dakika
Güncel

Ddk Madımak İçin "Komplo/provokasyon Değil" Dedi(2/son): Devlete Terettüp Eden Ağır Bir Hizmet...

Cumhurbaşkanlığı DDK, Sivas'ta olayın ortaya çıkmasında,önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında Devlete terettüp eden (ait olan) ağır bir hizmet kusuru bulunduğunu belirterek, "Bu açıdan, Sivas olaylarında hem yönetsel hem de siyasal organları itibariyle olayın temas ettiği dönemin tüm Devlet ricali ile yaklaşımları, 37 kişinin ölümünden dolayı; en az kalabalıkları şuursuz hale getiren ve kolayca tahrike kapılan Sünni kolektif hafızaya ait bazı algı ve yaklaşımlar ile sünni kolektif hafızanın tahrikine yol açtığı kanaati edinilen bazı davranışlar kadar sorumludur" görüşünü savundu.

15.07.2014 15:40
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Cumhurbaşkanlığı DDK, Sivas'ta olayın ortaya çıkmasında,önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında Devlete terettüp eden (ait olan) ağır bir hizmet kusuru bulunduğunu belirterek, "Bu açıdan, Sivas olaylarında hem yönetsel hem de siyasal organları itibariyle olayın temas ettiği dönemin tüm Devlet ricali ile yaklaşımları, 37 kişinin ölümünden dolayı; en az kalabalıkları şuursuz hale getiren ve kolayca tahrike kapılan Sünni kolektif hafızaya ait bazı algı ve yaklaşımlar ile sünni kolektif hafızanın tahrikine yol açtığı kanaati edinilen bazı davranışlar kadar sorumludur" görüşünü savundu.

-KATLİAM-

Cumhurbaşkanlığı DDK raporunda olayla ilgili "2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta düzenlenen etkinlik nedeniyle oluşan bir toplumsal kriz ve neticesinde 37 kişinin ölümü ile sonuçlanan bir "katliam' ile ilgili olarak taraflarca geliştirilen tutum ve davranışlarda yukarıda bahsedilen tarihsel tecrübe ve toplumsal yapımızdaki kırılmaların ve mücadelelerin tüm izlerini görmek mümkündür" tanımını yaptı.

DDK raporunda olaylar sırasında ve sonrasında sağlık hizmetlerinin yetersizliğine değinilirken "Dumandan etkilenenler arasından, olay yeri acil müdahale esnasında ve/veya derhal sağlık kuruluşlarına sevk edilerek oksijen verilmesi gibi basit tıbbi müdahale ile kurtarılmaları imkan dâhilinde olabilecek bazı kişilerin ölümlerinin gerçekleşmiş olabileceği kanaati edinilmiştir" denildi.

-KAYIP KASETLER-

Otel içinde çekilmiş bazı kasetlerin kaybolduğu iddialarına değinen DDK katliam sonrası otopsi çalışmalarının mevzuata uygun yapılmadığını iler sürdü. DDK, "Madımak Otelinin yanması ile vefat eden kişilerin bir kısmının vücutlarının muhtelif bölgelerde çeşitli derecelerde yanık olmakla birlikte, ölüm sebebinin tek başına yanıktan kaynaklanmış olacağını söylemenin eldeki verilere göre mümkün olmadığını" öne sürdü. Madımak Oteli içinde bazı kişilerin silahla vurularak öldürüldüğüne ilişkin iddialar hakkında ise şöyle denildi:

"Madımak Oteli görevlisi Ahmet Öztürk'ün kesin ölüm nedenleri muallakta bırakılmıştır. Mahkeme kararında ise kesin ölüm sebebi olarak "karbonmonoksit gazı zehirlenmesi sonucu ölüm" şeklinde kabul edilmiştir. Çalışma esnasında bilgisine başvurulan otopsi yardımcısı ve zabıt katibinin beyanları ile Vali Yardımcısı Bekir Şahin Tütüncü'nün ölen kişinin ailesini ziyaretle ilgili anlatımları da Ahmet Öztürk'ün otel içinde ateşli silahla vurularak öldürülmüş olma ihtimalini güçlendirmiştir."

Sivas olaylarında göstericilerin dağıtılması sırasında güvenlik kuvvetlerince silah kullanılması sonucunda 2 kişinin ölümüne, 9 kişinin yaralanmasına yol açılmıştır. Söz konusu öldürme yaralama olayının, 1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesi, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun ek 8. maddesi ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154/3. maddesine göre Cumhuriyet Savcısınca doğrudan soruşturulması icap ederken soruşturma yapılmayarak görevsizlik kararı verilmiş ve konunun memur yargılamasına ilişkin usuller (MMHK) çerçevesinde Valilikçe soruşturulması talep edilmiştir.

-GERÇEKTEN KAYNAŞMIŞ MIYIZ?-

"1-2 Temmuz 1993 Tarihlerinde Sivas İlinde Meydana Gelen "Madımak Olayının' Oluş Şekli, Amacı, Sonuç ve Tesirleri İtibarıyla İncelenmesi" başlıklı raporda yer alan bazı saptamalar şöyle:

-Günümüz Türkiye'sinde son yıllarda gerçekleştirilen mevzuat ayıklamasına yönelik demokratikleşme paketleri ve etnik ve dini farklılıkları kapsamaya yönelik demokratik açılım çabaları ve uygulamaları, "kaynaşmış bir toplum" içselleştirmesinin aslında fazlaca "gerçek" olmadığını göstermiştir. Başka bir deyişle, birbirimizin Dindar, Ateist, Alevi, Sünni, Caferi, Süryani, Hristiyan, Yahudi, Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni, Rum, Solcu, Kemalist, Muhafazakar, Demokrat, Ulusalcı, Marksist, Milliyetçi gibi siyasal, etnik, dini ve diğer aidiyetlerimizi özgürce yaşayabildiğimiz zaman tedirginlik ve şaşkınlık yaşamakla birlikte, birbirimizle tanışmayı ve ötekileştirmeden iletişim kurmayı başarabildiğimiz gerçeği de net bir şekilde ortaya çıkmaktadır...

-Hadisenin; münferit bir hadise olarak görülerek unutulmaya terk edilmemesi gerekmektedir.

-Sürekli olarak gerilim ve çatışma üreten Alevi-Sünni farklılığından doğan bir fay hattının varlığının kabulü; bir taraftan toplumsal mutluluğun ve barışın yakalanmasına yönelik olarak toplumsal sorunun çözümü doğrultusunda doğru adımlar atmamızı ve bir yandan da sorunun temsilcilerinin radikalleşmesinin önlenmesini ve bu fay hattı üzerinde derin illegal yapıların ajandalar üretme kapasitesini yok etmeyi sağlayacak bir ortam tesis edecektir. 2 Temmuz 1993 tarihinden beri Sivas olaylarının gerçek mahiyetinin kavranması ve algılanmasında herhangi bir olumlu çaba ve seyir görülmemiştir.

- Sivas olayları sırasında delillerin toplanması ve muhafazasında gerekli hassasiyetin gösterilmemiş olması ile Sivas olaylarının üzerinden 20 yıl gibi uzun bir sürenin geçmiş olması bazı bilgi ve verilere ulaşılmasında güçlük yaratmıştır. Bu kapsamda, soruşturma safhalarında delillerin toplanmasına ilişkin yetersiz uygulamalar, bilgisine başvurulan kişilerin olayları hatırlamakta güçlük çekmesi, sürece tanıklık eden bazı kişilerin vefat etmiş olması ve arşiv mevzuatı gereği saklama yükümlülüğünün sona ermiş olması gibi nedenler söz konusu dönemde yaşananların tam olarak tespit edilememesine ve bir kısım bilgi ve belgeye erişilememesine sebep olmuştur. Öte yandan, Sivas Olaylarının tarafı durumunda olan bazı kesimlerin Devlet Denetleme Kurulu tarafından yürütülen incelemeye karşı çeşitli biçimlerde tezahür eden dirençleri ile karşılaşılmıştır... Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticilerinin çalışmaya ve çalışmanın yürütülmesine karşı göstermiş oldukları direnç nedeniyle bazı kişilerin bilgisine başvurulamamıştır. Sivas Olayları ile ilgili iddiaların önemli bir bölümünü kamuoyunda dile getiren Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticileri yazılı olarak görüşme isteklerini Devlet Denetleme Kuruluna iletmişlerdir. Mezkûr Dernek tarafından herhangi bir belge sunulmaması üzerine, 06.11.2013 tarih ve 996 sayılı yazı ile kendilerinden "Dernek kayıtlarında ve/veya arşivlerinde bulunan; IV. Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliklerine ve Madımak Olayına ilişkin her türlü bilgi ve belgenin onaylı birer suretinin gönderilmesi" istenilmiştir. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği 15.11.2013 tarih ve 216 sayılı yazısı ile "Madımak Katliamı ile ilgili olarak kamuoyunun bilmediği, Devletin idari ve adli Makamlarının elinde olmayan hiçbir belge tarafımızda da yoktur. Hatta Derneğimizde daha çok basından ve adli makamlardan edinilmiş belge ve bilgilerin çoğu eksiktir. Bu konuda düzenli bir arşivimiz de yoktur. Bu nedenle yapılacak araştırmada tarafınıza ulaştırabileceğimiz ve sizde olmayan hiçbir belge, bilgi, dokümantasyon yoktur" şeklinde cevap vermiştir. Sivas Olaylarını bir bütün olarak değerlendirebilmek ve sağlıklı sonuçlar üretebilmek amacıyla olayın mağdurlarıyla görüşmek istenmiştir. Bu kapsamda önce 23 kişiye telefon ile görüşme talebimiz iletilmiş, ancak "görüşmek istemiyorum", "sağlık durumum elverişli değil", "görüşmeyi reddediyorum" ve benzeri gerekçelerle görüşme talebi reddedilmiş; bunun üzerine 46 kişi görüşmek için yazı ile davet edilmiştir. Ancak Sivas olayları mağdurlarının telefon ve yazı ile yaptığımız görüşme davetimize, kahir ekseriyeti "görüşmek istemedikleri" konusunda aldıkları ortak kararı gerekçe göstererek icabet etmemiştir."

DDK, Sivas olaylarının, Cumhuriyet Başsavcılığının yayınladığı "Düşünce Örneği" yazısı ile yargılama yeri ile suç vasfını değiştirmek maksadıyla yargıya açık müdahalelerde bulunulduğu, ancak tüm davaların toplandığı Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinden istenilen sonuç elde edilemediği için bu kez Sivas olaylarını; Cumhuriyetçilik ve Laiklik aleyhine eyleme dönüştürmek ve suçun vasfını değiştirmek maksadıyla Yargıtay safhasında kalabalıkça söylenmemiş bazı sloganların dosyaya ilave edildiği ve Atatürk büstünün tahrip edilmesi gibi Valilikçe kurgulanmış fiillerin varlığının kabul edildiği ve bu suretle 28 Şubat döneminin koşulları içerisinde oluşan siyasal ve ideolojik atmosfer içerisinde yargılamalar yapıldığı gibi değişik iddialara konu olduğunu da belirtti.

-"CUMHURİYET KADINI..."-

Osmanlı çöküşü sonrasında Türkiye Cumhuriyeti kurucu kadrosunun da ulus-devlet inşaası sürecinde tektipleştirmeyi yeni devletin temel siyasetlerinden birisi hâline getirdiğini belirten DDK, "Ancak, söz konusu tektipleştirme siyaseti artık sadece milliyetçilik temelli değil neredeyse tüm kimlik ve alt kimlikleri kapsayacak bir biçime dönüşmüştür. Başka bir deyişle, "Cumhuriyet kadını,' "Cumhuriyet öğretmeni' benzeri "ideal tipler' aracılığıyla toplumun değişik katmanlarına nüfuz etmeyi amaçlayan ve doğrudan bireyleri de hedef alan bir "tektipleştirme' siyaseti dindarlıktan kimliğe, giyinişten dile ulaşan bir alanda "tek tip" vatandaşlar yaratmayı hedeflemiştir" dedi.

-"HAFIZA BAGAJLARINIZI ATIN... DEVLETİN AĞIR KUSURU"-

DDK "Herhangi bir kolektif hafıza bagajı taşımaksızın Sivas'ta gerçekleşen olayın nitelendirilmesini" ise şöyle yaptı:

"Sivas'ta cereyan eden olay; 2 Temmuz 1993 tarihinde düzenlenen etkinlik nedeniyle oluşan bir toplumsal krizin başlangıcından sonuna kadar yönetilmesinde; gerek etkinliğin düzenlenme yerinin belirlenmesi gerekse katılımcı profilinin oluşturulmasında Devletin aktif katılımına ve apaçık gerçekleştiği/oluştuğu görülen toplumsal kriz riskine rağmen, gerek yeterli güvenlik önlemleri alınmadan etkinliğin yapılmasına Devlet tarafından ön ayak olunması gerekse etkinliği düzenlemeye aktif olarak katılan Valiliğe ve katılımcı profiline yönelik olarak ciddi protestoların yaşanmasına rağmen; ortamı soğutmaya ve can güvenliğini sağlamaya yönelik olarak etkinliğin iptali, kalabalığın dağıtılması, katılımcıların otelden tahliyesinin sağlanması, sokağa çıkma yasağı uygulanması gibi tedbirleri almakta ciddi ihmal ve zafiyetler gösterilmesi neticesinde kontrolden çıkan ve kutsalına hakaret edildiğine ilişkin nefret duygularıyla hareket eden şuursuz hale gelmiş kalabalıklarca otelde bulunan 35 kişinin ölümüne yol açılması ile sonuçlanan ve "katliam" olarak nitelendirilmesi gereken bir toplumsal olaydır.

Olayın ortaya çıkmasında, önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında Devlete terettüp eden ağır bir hizmet kusuru bulunmaktadır. Bu açıdan, Sivas olaylarında hem yönetsel hem de siyasal organları itibariyle olayın temas ettiği dönemin tüm Devlet ricali ile yaklaşımları, 37 kişinin ölümünden dolayı; en az kalabalıkları şuursuz hale getiren ve kolayca tahrike kapılan Sünni kolektif hafızaya ait bazı algı ve yaklaşımlar ile sünni kolektif hafızanın tahrikine yol açtığı kanaati edinilen bazı davranışlar kadar sorumludur. Ne yazık ki, gerek kamu görevlileri ile ilgili etkin bir adli ve idari soruşturma ve yaptırım kapasitemizin olmaması gerekse siyasal sorumluluk algılaması ile ilgili yetersiz demokratik standartlarımız nedeniyle herkes "tüm suçu" kalabalıkların ve toplumun üzerine yıkma kolaycılığını tercih etmiştir. Sorumlulukların böyle bir perspektifte belirlenmesi; hiçbir şekilde oteli yakan ve 35 kişinin ölümüne yol açan kişilerin ve anlayışların suçunu hafifletmeye yönelik bir tavır olmayıp; tam aksine, Sivas olaylarında söz konusu kişiler ve anlayışlar dışında da faillerin ve sorumlulukların olduğu gerçeğinin kavranılmasına ve topluma bu gerçeğin gösterilmesine yönelik bir yaklaşımı ifade etmektedir."

-KÜLTÜR BAKANLIĞI'NIN DESTEĞİ İDDİASI-

Dönemin Kültür Bakanlığı'nın Sivas'taki etkinliklere destek olduğu iddialarını reddettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanlığı DDK "Kültür Bakanlığı, Sivas Valiliği ve İl Kültür Müdürlüğünün etkinliklere yoğun desteğinin olduğu ve bu kapsamda bazı kamu görevlilerinin etkinliklerde görevlendirildiği kanaatine varılmıştır" dedi.

-PİR SULTAN'IN KÖPEĞİ KONUSU-

DDK, Sivas Olayları öncesinde Kültür Bakanlığı tarafından Sivas'a gönderilen Ozanlar Anıtının aslında Pir Sultan Abdal Heykeli olduğu, Sivas Valiliğinin anıta ilişkin bir talebi olmadığı hâlde Kültür Bakanlığı tarafından Valiliğin bilgisi olmadan Sivas'a gönderildiği, anıtın Kültür Merkezinin önüne acele olarak bir gecede dikildiği, Sivas halkı tarafından anıt Pir Sultan Abdal heykeli olarak, anıtta bulunan köpek ise Pir Sultan Abdal'ın "haram yemez" köpeği olarak algılandığından anıta karşı bir tepki oluştuğu ve Sivas Olaylarının en önemli tahrik unsurlarından biri hâline geldiği, Sivas ilçe ve köylerinden gelen bazı alevi vatandaşların anıta kutsiyet atfettiği, gösteriler esnasında kalabalığı tahrik etmek maksadıyla anıtın kaldırılarak Hükümet Meydanına getirildiği, anıtın göstericilere taviz vermek için kaldırıldığı gibi hususların kamuoyunda tartışıldığını belirterek görüşünü şöyle açıkladı:

"-Sivas olaylarında kalabalığı en çok tahrik eden ve/veya kalabalığın tahrik edilmesinde kullanılan unsurlardan birisinin, Kültür Merkezi önüne etkinliklerden bir gün önce "Ozanlar Anıtı" yerine Pir Sultan Abdal Heykelinin dikilmesi hususunun olduğu kanaati edinilmiştir. 30 Haziran 1993 tarihinde Sivas Kültür Merkezinin önüne dikilen anıtın, Sivas Valiliğinin 12.04.1993 ve 21.06.1993 tarihli yazılarıyla Kültür Bakanlığından talep ettiği "Halk Ozanlar Anıtı" değil, Kültür Bakanlığınca 16.02.1993 tarihinde Sivas- Banaz Köyü için yapılmasına karar verilen "Pir Sultan Abdal Anıtı" olduğu tespit edilmiştir.

-Valiliğin Ozanlar Anıtı talebinin reddedilmesi ve bu durumun Vali Yardımcısı Mesut Şenol tarafından Müsteşar Yardımcısı Gülşen Karakadıoğlu'na iletilmesi üzerine, Kültür Bakanlığınca Ozanlar Anıtının yerine, Sivas-Yıldızeli İlçesi Banaz Köyü için yaptırılan ve elde hazır bulunan "Pir Sultan Abdal Anıtı"nın gönderilmesine ve Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından da açılışının yapılmasına karar verilmiştir. Vali Yardımcısının yazısı üzerine Güzel Sanatlar Genel Müdürü tarafından düşülen nottan da bu kararın ve talimatın Kültür Bakanı tarafından verildiği, en azından bilgisinin olduğu anlaşılmıştır.

-Anıt dikildikten sonra bazı alevi vatandaşların gelerek anıtın etrafında dolaşma ve anıta el sürme gibi anıta bir kutsiyet atfetmeye yönelik ritüel ve davranışlarda bulundukları yönündeki ifadelerden anıtın Pir Sultan Abdal Anıtı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.

-Dikilen heykelin Pir Sultan Abdal Heykeli olarak algılanmasının ve anıtın bir gecede dikilmesinin, toplumsal bir tepkinin oluşumuna yol açtığı anlaşılmaktadır. Nitekim olaylar esnasında olayları yatıştırmak amacıyla mezkûr heykelin Belediye Başkanının önerisi, Emniyet Müdürünün teklifi doğrultusunda Valinin kararıyla kaldırılması bu hususu doğrulamaktadır.

Belediye personeli Valinin heykelin kaldırılmasına yönelik kararını uygulamıştır. Anıtın göstericilerin içinden geçirilerek Valiliğin önüne getirilmesi talimatını Emniyet Müdürü vermiştir. Ancak kaldırılan Anıtın göstericilerin içinden geçirilmek suretiyle göstericilerin dağılmasının sağlanacağı zannedilirken, tam tersi gerçekleşmiş olup kalabalıkların kabarmasına yol açmıştır."

-"AZİZ NESİN'İN ETKİNLİKLERE DAVETİ TEPKİ DOĞURDU"-

DDK, Şeytan Ayetleri'nin Aziz Nesin tarafından Türkiye'de yayınlanacağının açıklanmış olması konusunda ise şu saptamayı yaptı:

"Aziz Nesin etkinliklere Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından davet edilmiştir. Kültür Bakanlığı ve Sivas Valiliğinin Aziz Nesin'in etkinliklere davetine doğrudan müdahil olup olmadığı konusunda somut bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Ancak, etkinlik programının Kültür Bakanlığı, Sivas Valisi ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin görüşmeleri ile şekillendiği anlaşılmıştır.

Aziz Nesin'in Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye tercüme ettirerek yayınlatmasının bir kesim tarafından "kutsala saldırı" olarak algılandığı ve bu algıdan kaynaklanan bir tepkinin oluşturulmaya çalışıldığı, buna mukabil olarak başka bir kesim tarafından da Aziz Nesin'e sahip çıkıldığı ve destek verildiği anlaşılmaktadır."

-YEREL BASIN TAHRİK ETTİ-

Olayların onbeş gün boyunca öncesinde değil, olduğu 2 Temmuz 1993 günü ise çıkan bazı haber ve yorumlarda; ağırlıklı olarak Aziz Nesin ve Vali Ahmet Karabilgin merkezli görüşlere yer verildiğini, bu haberlerin kamuoyunu ve kalabalıkları etkilemiş olabileceği kanaatinin edinildiğini kaydeden DDK, "Söz konusu haberlerin bazılarında Aziz Nesin'in beyanlarının da çarpıtılmış olduğu görülmüştür" dedi.

-SAHTE İHBARLA PKK ÜZERİNE GÖNDERİLEN BİRLİKLER SAVUNMAYI ZAYIFLATTI İDDİASI-

Sivas Olayları öncesinde Jandarma komanda bölüğü ve Emniyet özel harekât timinin, "gerçek olmayan ihbarlarla" Divriği, Zara ve İmranlı yöresinde PKK ile ilgili bir operasyona gönderilerek Sivas merkezdeki kuvvetlerin zayıflatıldığı konusunda bir bilgi ve belgeye ulaşılamadığı da raporda belirtildi.

-İSTİHBARAT ZAFİYETİ İDDİASI-

Raporda olaylarda istihbarat zafiyeti bulunduğu iddiaları hakkında ulaşılan sonuç şöyle dile getirildi:

"Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan yazıda "gerekli her türlü tedbirin alındığı" ifade edilmesine rağmen, yeterli bir planlamaya dayalı uygun tedbirler alınmamış olup bu nedenle, kalabalıkların çoğalması, kalabalık içerisinde liderlerin faaliyet ve kışkırtmaları, kalabalıkların şuursuz hale gelmesi, hedef belirlemesi ve hedef üzerinde yoğunlaşması ve eyleme geçmesi önlenememiştir."

-KATLİAMI YENİDEN YAZDI-

DDK Sivas katliamını şöyle anlattı:

-Şeytan Ayetleri" kitabı ile ilgili olarak hem dünyada hem de Türkiye'de İslamofobi kaygılarının oluştuğu bir zamanda ve Sivas gibi benzer hadiseler yaşanmış bir şehirde, daha önce Banaz köyünde yapılan bir etkinliğin ilk iki gününün şehir merkezine taşınması ve bir Alevi etkinliğine "Şeytan Ayetleri" kitabının çevirisinin Aydınlık Gazetesinde tefrika edilmesi ile gündeme gelmiş Aziz Nesin'in onur konuğu olarak davet edilmesi neticesinde milliyetçi ve dini reflekslerle bir protesto gerçekleşmiştir.

-Ancak, bu protestoların olacağının bilinmesine rağmen yeterli güvenlik önlemleri alınmamıştır. Toplanan kalabalığı dağıtmaya yönelik herhangi bir etkili çaba gösterilmemiştir. Protestoların şiddetlenmesine ve kalabalığın Madımak Oteli önünde toplanmasına izin verilmiştir.

-Uzunca bir süre otelin önündeki kalabalığın dağıtılması ya da otelde kalanların boşaltılmasına yönelik herhangi bir tedbire başvurulmamıştır. 500 civarında polis ve jandarmadan oluşan güvenlik görevlisi ile yangından önce görevlendirilen ilave 370 kişilik askeri personel, kalabalıkları soğutmaya ve dağıtmaya veya otelde kalanların tahliyesine yönelik herhangi bir faaliyette kullanılmamıştır.

-Olaylara ilişkin risk ve tehdit belirlemesinin yanlış yapılması ve buna bağlı olarak güvenlik unsurlarının edilgen müdahale içerisine girmesi, bir yandan kalabalığın artması ve kabarmasına diğer yandan da güvenlik unsurlarının caydırıcılığının aşınmasına neden olmuştur. Böylece, uzun süre otelin önünde bekletilen kalabalığa adeta her türlü eylemi yapma imkânı verilmiş ve kalabalıkça tüm protesto eylem ve söylemlerinin tüketilmesine ve nihayetinde otelin yakılmasına kadar gidecek bir ortam yaratılmıştır.

-Otelde bulunanlardan bir kısmı yangından kısa bir süre önce tehlikeyi görerek otelden çeşitli yöntemlerle ayrılmışlardır. Ancak, idare tarafından cılız bir biçimde otelden ayrılmaya yönelik ikna çabaları dışında zorunlu tahliye seçeneği düşünülmemiştir. Otelde kalanlar adına karar verenler tarafından da otelde kalmanın daha güvenli olduğu ve/veya oteli terk etmenin mevzii kaybetmek ve irticaya geçit vermek olarak telakki edildiği için ısrarla otelde kalınmaya devam edilmiştir.

-Kitle psikolojisiyle şuurunu kaybetmiş/gözü dönmüş ve tüm protesto araçları tükenmiş kalabalıkça önce otelin önündeki araçlar yakılmış, daha sonra da otel ateşe verilmiştir.

-Otelde vuku bulan ölümler, ağırlıklı olarak yangın nedeniyle oluşan dumandan gerçekleşmiş olup, bazı ölümler ise dumanla birlikte yanmadan kaynaklanmıştır.

-Valiliğe ve katılımcı profiline yönelik olarak ciddi protestoların yaşanmasına ve tehlikenin oluşumuna rağmen, otelin taşlanması ve akabinde otelin önündeki araçların yakılması girişimleri sırasında dahi sağlık teşkilatı alarm durumuna geçirilmemiştir. Bu nedenle, dumandan etkilenenlere yönelik olay yerinde acil müdahalede bulunulamamış veya derhal sağlık kuruluşlarına sevkleri sağlanamamıştır.

-Ölü muayene ve otopsi işlemleri dönemin mevzuatı ve bilimsel standartlarına uygun olarak yapılmamıştır. Öyle ki, cesetler üzerinde istikrarlı olmayan farklı farklı yöntemler kullanılmak suretiyle otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bazı cesetlerde sadece ölü muayenesi ile yetinilmiş, bazılarında klasik otopsi işlemi yapılmış, diğer bazılarında ise klasik otopsi yanında kan örnekleri alınarak Adli Tıp Kurumu Başkanlığına görüş sorulmuştur. Otelde ölenlerden sekiz kişinin kesin ölüm nedeni belirlenmemiştir.

-Otelde öldürülen 35 kişi dışında 2 kişi daha hayatını kaybetmiştir. Söz konusu 2 kişi güvenlik görevlilerince göstericilerin dağıtılması sırasında ateşli silahla vurularak öldürülmüştür. Söz konusu olayın faillerinin tespitine yönelik herhangi bir adli süreç işletilmemiştir.

-Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu, Suç Eşyası Yönetmeliği ve Polisin Adli Görevlerinin Yerine Getirilmesinde Delillerin Toplanması, Muhafazası ve İlgili Yerlere Gönderilmesi Hakkında Yönetmeliğin olay yeri inceleme ve delil toplama hükümlerine uyulmamış, delillerin toplanmasında ve muhafazasında yeterli ve gerekli özen gösterilmemiştir.

-Suçun tipini ve vasfını doğrudan etkileyen; bir kısım sloganların eklenmiş olması ve Kongre Müzesi önündeki Atatürk büstünün sökülmesi/tahrip edilmesinin faillerinin netleştirilmeden yargılananların yaptığına karar verilmesi gibi yargı süreçlerinde eksiklikler/hatalar oluşmuştur.

-Soruşturma ve yargılamalar esnasında, bazı yargı mensuplarınca "Düşünce Örneği" yazısının ilgili mahkemelere gönderilmesi suretiyle yargılama yeri ve görevli mahkeme ile suç vasfını değiştirmeye yönelik yargılamaya müdahale niteliği taşıyan bazı hususlar vuku bulmuştur.

-Sivas olaylarında ortaya çıkan kamu yönetimi zafiyetleri ve hizmet kusurlarına yönelik ilgili kamu görevlileri hakkında etkin bir adli ve idari soruşturma ve yaptırım kapasitesi oluşmamıştır. Olaylarla ilgili olarak adli takibata maruz kalan kamu görevlilerinin fiilleri sadece, belediye görevlileri tarafından işlendiği iddia edilen, kalabalığın engellemesi ve güvenlik kuvvetlerinin engellemeleri bertaraf edememesi sonucu kalabalık içerisinde sıkışan itfaiyenin etkin kullanılmaması (göstericilere tazyikli su sıkılamaması) ile otele atılan taşların aylar önce yapılan ihale süreciyle ilgili olarak tespit edilen usulsüzlüğe yönelik fiillerdir. Özetle, 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir olay ve ağır ihmaller zincirinde; ilin emniyet, asayiş ve genel yönetiminden sorumlu tek bir kamu görevlisi bile herhangi bir adli takibata (kovuşturmaya) maruz kalmadığı gibi en hafif bir disiplin cezası bile almamıştır.

-Yukarıda yapılan tanımın dışındaki yorum ve görünümler, tümüyle kolektif hafızaların şekillendirdiği biçimler olarak görülmelidir. Zira, bu biçimlerin tümünde; toplumsal bellekler ve Devlet hafızasını oluşturan tüm tarihi tecrübedeki sorunlu yaklaşımlarımızı ve iktidar ilişkilerini bulmak mümkündür. Ne söz konusu olayların etkisini ve insanların acısını hafife almaya yönelik bahane bulucu (olayların arkasında karanlık odakların bulunduğu ve komplo olduğu gibi) sünni kolektif hafıza yaklaşımları ne olayları sadece Kerbela travması ile açıklamaya çalışan Alevi kolektif hafıza yaklaşımları ne de olayı "Cumhuriyete ve Laikliğe Kalkışma" şeklinde resmi tarih tezi oluşturmaya çabalayarak savuşturmaya kalkışan Devlet kolektif hafızasının çabaları ahlaki tutumlar olarak görülebilir.

-DİĞER SAPTAMALAR-

Raporda yer alan diğer saptamalar da şöyle:

-2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas Olayları sırasında Madımak Otelinde bulunan etkinlik katılımcılarının tahliye edilmesinin gündeme geldiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Murtaza Demir bu talebin kendilerinden geldiğini belirtse de diğer beyanların tamamı bu talebin otel sahibinden geldiğini göstermektedir.

-Bu talebe rağmen Valilikçe oteldeki etkinlik katılımcılarının tahliyesi hususunda yeterli kararlılık gösterilmediği gibi bizzat Vali Ahmet Karabilgin'in istenilen takviye kuvvetlerin geleceği beklentisi nedeniyle otelde kalınmasının güvenlik açısından daha doğru olacağı yönünde telkinlerinin bulunduğu kanaati edinilmiştir.

-Otelin olaylar sırasında her an tahliye edilme imkânının bulunduğu, en azından otelin önündeki kalabalığın artmaya başladığı 17.00-18.00 saatlerine kadar rahatlıkla tahliye edilebileceği anlaşılmaktadır.

-Etkinlik katılımcılarının (en azından katılımcılar adına hareket eden grubun) olaylardan sonra çeşitli yayınlardaki beyanlarından; otelde kalıp "mücadele etmeyi" tercih ettikleri ve bu tercihleriyle diğer katılımcıları da etki altına aldıkları kanaati edinilmiştir.

-Madımak Otelinde yangın başlayıp içeride kalan insanların can havliyle bir çıkış yolu olarak gördükleri BBP İl Merkezine girişleri sırasında ilk başta içeri alınmak istenmedikleri konusuyla ilgili yapılan araştırmalar neticesinde; BBP mensuplarının ilk başta yukarıda yer verilen BBP Sivas İl Başkanı tarafından ifade edilen tutum nedeniyle bir tereddüt geçirdikleri ve yangın çıktıktan sonra otelden kaçan etkinlik katılımcılarını -dışarıdaki göstericilerin kendilerine de saldırabileceği düşüncesiyle- içeri almak istemedikleri, ancak kısa bir süre içinde bu tereddüdü atıp içeri aldıkları kanaati edinilmiştir.

-Sivas Belediyesince Madımak Oteline yapı ruhsatı ve yapı kullanım ruhsatı verilmesi ile Turizm Bakanlığınca turizm işletme belgesi verilmesi aşamalarında yangın merdiveninin standartlara uygunluğunu gözetilmemesi, yangın merdiveninin sokakla irtibatı bulunmadığı hâlde yapı ruhsatı, yapı kullanım ruhsatı ve turizm işletme belgesi verilmesi anılan kurumların bir ihmali olarak değerlendirilmektedir.

-KOLLUK KUVVETLERİNE SUÇLAMA-

DDK raporunda kolluk kuvvetlerine olayla ilgili şu suçlama getirildi:

"Kolluk kuvvetlerinin görev yetkilerini kullanmadığı, olay öncesi ve olaylar devam ederken istihbarat toplama görevini yerine getirmediği, Planlama görevi kapsamında; olay yerinin harita üzerinde işaretlenmesi, olayın kaynağı olabilecek bina kurum ve kuruluşların tespit edilmesi, hassas bölge, nokta, kurum, kuruluş ve kişilerin belirlenmesi, koordinasyonun sağlanması, olaylara müdahalede lojistik yönden ihtiyaçların tespit ve karşılanması, amir ve memurlarla muhaberenin sağlıklı bir şekilde temin edilmesi, personel durumunun gözden geçirilerek gerekirse zamanında takviye istenmesi, trafik düzeninin sağlanması, fotoğraf ve film çekmenin profesyonel bir şekilde yapılması, sanıkların yakalanması, sevki ve soruşturulmaları gibi hususlarda titiz ve itinalı bir çalışma yapmadığı,

-Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre; mevcut imkânlarla gerekli tedbirleri alıp olaya müdahale etmeleri ve topluluğa dağılmaları aksi hâlde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunması gerektiği hâlde göstericilere bu yönde bir müdahale ve ikaz yapmadığı,

-Göstericileri dağıtmaya kararlı ve azimli olduğunu topluluğa hissettirme kapsamında, kuvvet gösterisinde bulunmadığı,

-Toplumsal olay esnasında hedef olabilecek Aziz Nesin gibi kişileri ve Pir Sultan Anıtı gibi unsurları, tekrar tahrike sebep olmayacak uygun bir yöntemle göstericilerden uzaklaştırmadığı,

-Göstericilere liderlik yapan ve gösteriyi idare eden kişileri tespit etmediği ve bu kişileri kalabalıktan ayırmadığı,

-Özellikle Valilik ve Madımak Oteli önünde göstericilerin dağıtılması için toplu hareketin niteliğine veya dağıtma sırasında vuku bulan cebir, şiddet, tehdit, taarruz veya mukavemetin derecesine göre kademeli şekilde artan nispette bedeni kuvvet kullanmadığı anlaşılmaktadır."

-ASKERİN KONUMU-

Raporda askerin olaydaki konumu değerlendirilirken, Tugay Komutanınca Valilikten gelen taleplerin belirsizliği ve toplumsal krize müdahalede askerin kullanılmasına yönelik isteksizlik nedeniyle, emrinde bulunan 13 bin 481 askerden 370'inin sevk edildiği ve olaylarla ilgili risk algılamasının yapılmamış olması nedeniyle sevk edilen askerlerin göstericilere müdahale ve otelin korunması yerine hükümet meydanı ve istasyon caddesinde konuşlandırılarak kuyumcuların korunması gibi pasif ve lokal risk algısı içeren uygulamalarda kullanıldığı belirtildi. Valilikçe kolluk kuvvetleri ile askeri kuvvetler arasında yeterli ve gerekli koordinasyonun sağlanmadığı, bir yandan bu durum mevcut kuvvetlerin etkinliğini zayıflatırken diğer yandan da yardımcı askeri kuvvet gelmesi beklentisi yaratılarak mevcut 500 civarındaki polis ve jandarma ile Tugay Komutanlığınca sağlanan askerlerin, göstericilerin dağıtılmasına yönelik esaslı bir müdahalede kullanılamamasına neden olunduğu kaydedildi.

-ÖNERİLER-

DDK Raporunun "Öneriler" bölümünde ise şu maddeler yer aldı:

"-Ortak tasavvur oluşturulması ve yeni anayasa yapımı.

-Tektipleştirme ve ötekileştirmeye matuf siyasetler ile bu amaçla yürütülen toplumsallaştırma uygulamalarına son verilmesi.

-Geçmişin günümüzde de yaşamasına yol açan tarihçilik anlayışlarının ürünü olan tarihselleştirmelerin gözden geçirilmesi ve travmatik geçmişin kolektif hafızalardan arındırılması.

-Alevi Çalıştayları ve demokratik açılım toplantıları gibi kolektif hafızaların çoğulcu bir ortamda uzlaştırılmasına yönelik çaba ve uygulamaların yaygınlaştırılması.

-Toplumu oluşturan tüm birey ve toplulukların inanç, ibadet ve dini ritüel farklılıklarına ilişkin hak ve özgürlüklerinin anayasal eşitlik temelinde hem tanınması hem de fiili güvence altına alınması.

-Toplumda var olan farklı kutsallıkların korunmasına yönelik ihtiyaçlar ile ifade özgürlüğü arasında uygun bir dengenin oluşturulması.

-Nefret suçları ile mücadele alanının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi.

-Ayrımcılığın önlenmesi ve buna ilişkin kurumsal kapasitenin oluşturulması.

-Toplumsal krizlere müdahale ve önleme ile ilgili idari kapasitenin geliştirilmesi.

-Kitlesel eylemlerin yargılanmasına ilişkin süreçlerin iyileştirilmesi.

Toplumsal krizler sonrası acıların paylaşımı ve özeleştiriye yönelik olarak bazı ülkelerde görülen türden toplumsal yüzleşmeye fırsat sağlayan imkân ve mekanizmaların geliştirilmesi."

Kaynak: ANKA

Son Dakika Güncel Ddk Madımak İçin 'Komplo/provokasyon Değil' Dedi(2/son): Devlete Terettüp Eden Ağır Bir Hizmet... - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement